16 Aralık 2010 Perşembe

WHISKY

WHISKY

Whisky, Kelt dilinde, ab-ı hayat ya da hayat suyu anlamına Helen “usquebaugh” ( İskoç Keltçesinde “uisce beathadh”, İrlanda Keltçesinde “uisge beatha”) sözcüğünden gelir.
Whisky, 15. yüzyıldan bu yana ( daha eski de olabilir), tahıl ( hububat) maltının önce mayalandırılıp sonra damıtılması ile üretilir. İskoçya, İrlanda, Kanada ve ABD Whisky en çok üreten ülkelerdir.
Alkol ; nişasta ya da şeker içeren tüm meyve ve sebzelerden, mayalanma ve damıtma yöntemleriyle üretilir. Daha teknik bir anlatımla alkol; nişastanın şekere dönüştürülmesi sonucu, glikoz çözeltilerinin mayalanmasıyla ve mayalanmış özlerinin damıtılmasıyla üretilen sıvıdır.
Mayalanma ( tahammür/fermantasyon) ; Organik maddelerin, kimi mikroorganizmalarca salgılanan enzimler etkisiyle uğradığı değişikliktir.
Damıtma ( taktir/distilasyon) ; Bir sıvının önce buharlaşıp, sonra tekrar yoğunlaştırılarak sıvı haline dönüştürülmesidir. Damıtmak için eskiden basit imbikler kullanılırken, teknolojinin gelişmesine modern endüstriyel imbikler, atmosfer basıncı yöntemi ve vakum yöntemleri kullanılmaktadır.
Damıtma yöntemiyle üretilen içkiler şaraptan ya da mayalanmış meyve, sebze ve nişastalı bitkilerden üretilirler. Brandy, cin, konyak, rakı, rum, tekila, whisky, votka ve
bazı likörler gibi.
Yani, whisky hububat maltı mayşesinin fermantasyondan sonra damıtılarak meşe fıçılarda dinlendirilmesiyle elde edilen en az %40 alkol içeren damıtılmış içkidir.

WHISKY YAPILIŞI
Malt, su ile karıştırılarak mayalanmaya bırakılır ve mayalanma sonucunda “wash” (bir tür bira) elde edilir. “wash”ın damıtılmasıyla litrede %80’e ulaşan alkol oranı, su eklenerek genellikle %43’e düşürüldükten sonra, serin yerlerdeki dinlendirme fıçılarına alınır. Dinlendirme süresi birkaç yıl olabileceği gibi, 20 yıldan fazla da olabilir. Dinlendirme süreci bitiminde, alkolün uçucu özelliğinden dolayı, fıçıdaki whisky bir miktar azalır. Whisky üreticilerince, bu azalma meleklerin payı olarak adlandırılır. Daha sonrada şişelenir.
Türkiye’de Tekel tarafından 1957’den bu yana Ankara Viskisi ( 43° ), arpa maltı ve pirinç kullanılarak üretilmektedir.


WHISKY TARİHÇESİ
İskoçya denilince akla ilk Scotch Whisky geliyor. Suyu, toprağı, meşe fıçıları ve üretim yöntemleri ile İskoçya’nın sağladığı tüm kaynaklar whisky’i İskoç kültürünün önemli bir parçası yapıyor. Damıtma sanatının İskoç kıyılarına taşınmasıyla üretilemeye başlayan whisky, bugüne kadar çeşitli maceralar atlatıyor.
15 yüzyılda İskoçya’da whisky damıtımı için sadece üst sınıfa izin veriyor. Ancak
böyle bir sınırlama evlerde whisky damıtımının önüne geçemiyordu. Whisky’nin yaygınlaşmasıyla evlerdeki bakır imbiklerde whisky üretimi köy ve kasabalarda bir yaşam biçimi haline geliyor. Zaman içinde İskoç içkisi İngiltere’ye yeni bir lezzet olarak ulaşıyor. Whisky tadı İskoçya dışına yayılmaya başlıyor. 1700’lerin sonlarında İskoç whisky’si İngiltere’de o kadar çok tüketilmeye başlıyor ki, cin üreticileri lobisi tarafından hızı kesilmeye çalışılıyor. Fransa ile yapılan savaş sırasında üç katına çıkan vergiler whisky üreticilerinin “yeraltına” inmesine sebep oluyor. Kaçak imalat ve satış, whisky ‘e asi İskoç ruhu katıyor. 1823’te vergilerin düşülmesi ve yeni düzenlemelerle yasal whisky üretimi tekrar başlıyor.
Avrupa kültürünün ivme kazandığı 1800’lü yıllardaki endüstriyel gelişmeler whisky damıtıcılarını da özendiriyor. Aeneas Coffey’in icadı kolonlu imbiklerde 24 saat sürekli damıtım yapılabiliyordu.


1800’lerde kadar sadece arpa maltından damıtılan İskoç whisky 1860’da harmanlanmaya başlanıyor. Whisky harmanlamada genellikle en fazla iki ya da üç çeşit tahıl whisky, zaman zaman 40 çeşide varan malt whisky kullanılır. Her maltın bir diğerinin “sivriliğini” yumuşattığı düşünülür, ve harmanın sonunda ortalama bir tat elde edilir.
Whisky harmanlamadan sonra hemen şişelenmez, tatlarının birbirine iyice karışması için birkaç ay daha fıçılarda dinlendirilir. “Evlenme Süresi” denilen bu arada meşe fıçıların kokusu da viskiyle harmanlanır. Sonra suyla alkol derecesi yüzde 40-43’e indirilerek filtre edildikten sonra şişelenir. Şişe üzerinde yazan whisky tarihi harmana giren en genç whisky tarihidir.

İskoç whisky ilk kez ne zaman damıtıldığı bilinmemektedir. Jared Diamond “Tüfek Mikrop Çelik” kitabında elde ettiği verileri şöyle yazmıştır: “Malt MÖ Çin’de damıtılıyordu ve bu elde edilen yakıcı sıvı ilaç olarak kullanılıyordu. İngilizlerin Çin’e yaptıkları bir seferde bu sıvıyı içki olarak kullandıkları ve ilkelerine getirdikleri söylenebilir”. Damıtma sanatının Britanya’ya ne zaman geldiği büyük bir sır olarak kalmıştır. Kesin olarak bilinen ise Antik Keltler bu sanatı uygulamışlar ve elde ettikleri sıvıya da “Uisge Beatha” ( Hayat Suyu ) adını vermişlerdir.
Yorgun bedenleri canlandırması, soğuk algınlığına iyi gelmesi ve morali yükseltmesi Keltler tarafından Tanrı’nın bir armağanı olarak kabul edilmiştir. Ne zaman ve nasıl gelmiş olursa olsun,İskoçlar damıtma sanatında mükemmelliğe ulaşmışlar, böylece doğa tarafından cömertçe bağışlanan kaynakları kullanarak yörenin tarihine, kültürüne , geleneklerine işlemiş olan bugünkü whisky’i elde etmişlerdir.
İskoçya’da kayda geçmiş en eski damıtım 1494 tarihini taşır. Bundan 516 yıl önceki maliye kayıtlarında “Keşiş John Cor’a hayat suyu yapmak için 8 ölçek malt” notu bulunmaktadır. Bu miktar 1.500 şişe yapmak için yeterlidir. Böylece anlaşılıyor ki o dönemde damıtma işlemleri için gerekli donanım bulunmamaktaydı. Ne var ki, kullanılan ilkel aletler ve bilimsel uzmanlığın olmaması nedeniyle elde edilen içki bazen zararlı bile olabiliyordu. Zamanla damıtma metotları gelişti ve 16.-17. yüzyıllarda büyük ilerlemeler sağlandı. Bu arada manastırların da kapanması gelişmeyi hızlandırdı. İşsiz kalan rahipler manastırların dışında hünerlerini göstermekten başka çıkar yol olmadığından whisky işine daldılar. Böylece damıtma bilgisi büyük hızla yayıldı. Whisky o dönemde sağlığın korunması, hayatın uzanması, çiçek hastalığı, felç, kolit ve diğer
birçok hastalığa karşı doktorlar tarafından da tavsiye edilerek reçetelere yazılıyordu. İskoçlar beşikten-mezara kadar whisky‘i benimsediler. İskoç yaşantısının vazgeçilmez bir parçası haline gelen whisky uzun ve soğuk kış aylarında canlandırıcı olarak kullanılırdı, misafirlere sunuldu ve sosyal yaşantısının dostluk simgesi oldu. Gittikçe artan bu popülerliği sonunda İskoç Parlamentosunun da dikkatini çekince, 17. yüzyılın sonunda malt ve whisky’e ilk vergiler kondu. Oranlar gittikçe arttırıldı, vergi memurları acımasız davranıldı. 1707 yılında İngiltere ile birleşme anlaşması gerçekleştiğinde askerler yöredeki isyankar kavimler üzerine yürüdü. Damıtıcılar vergilerden kaçmanın çaresini yeraltına inmekte buldular. Maliye deneticileri ile kaçak içki üreticileri arasında uzun ve zaman zamanda kanlı mücadele böylece başladı.
Yasalar hem yazılış dili ve hem de kısıtlayıcı katı kuralları yüzünden kaçak imalatçıklara son derece yabancı geliyordu. İskoç halkı kurallara uymamayı o kadar benimsemişti ki, ahlaki bir rahatsızlık duymadığı gibi bunun normal bir işlem olduğuna inanıyordu. 150 yıl süresince Kirk rahipleri kiliselerdeki mihrabın altına büyük depolar yaptırdılar. Hatta kaçak içki tabutların içinde taşınarak istenen yere rahatlıkla götürülüyor, maliye denetçilerinden kaçmak için akla gelen bütün yollar deneniyordu.
1777 yılında Birleşik Krallık’ta Edinburg şehrinde sadece 8 ruhsatlı damıtımevi vergi verirken 400 kaçak imalathane sahiplerinin kişisel çıkarlarına hizmet veriyordu. Bu sayı İskoçya’nın yine de dağlık yöreleri ve adalardaki kaçak imalathanelerin sayısına göre çok azdı. Kaçak imalathaneler tepelerin girinti-çıkıntılarına kurnazca yerleştirilerek gözlerden gizlenmişti. Tespit edilemeyenlerden biri dumanı toprak altından 65 metrelik bir boru ile köydeki evlerden birinin bacasına gönde
riyordu. Bazıları da imbikleri gece çalıştırıyor, böylece karanlıkta duman görülemediğinden imalat sürdürülüyordu.
Bu karışık ortamda kendisi de geniş topraklarında İskoçya’nın en iyi kaçak whisky’sini üreten Gordon Dükü Lordlar Kamarasına bir teklif götürerek hükümetin resmi olarak whisky üretimini kazançlı bir hale getirmesini istedi. 1823 yılında çıkarılan kanunla 10 pound ruhsat ücreti ve galon başına da belli bir ödeme tespit edilerek bugünkü İskoç whisky‘si endüstrisinin temelleri atılmış oldu. Yasayı izleyen 10 yıl içinde kaçakçılık tamamen ortadan kalktı. Bugün mevcut olan imalat hanelerden çoğu eskiden kaçakçıların kullandığı yerlerde bulunmaktadır.
Ayrıca yasa dışı iki gelişmede İskoç whisky’ciliğinin ilerlemesinde büyük rol oynamıştır. 1831 yılında Aeneas Coffey kendi adını verdiği bir imbiği icat etmiş ve bu sayede damıtma işlemlerinin kesintisiz yapılmasını sağlamıştır. Böylece bakır imbiklerde üretilen malt whisky’den daha farklı ve daha az yoğun bir ürün olan tahıl ve whisky’si üretimi de gerçekleşmiştir. Bu icat 1860 yılında Andrew Usher Co. Şirketi tarafından malt ve tahıl whisky‘sinin ilk defa karıştırılarak daha hafif bir whisky elde edilmesinde kullanılmıştır. Böylece İskoç whisky‘sinin pazarlarının gelişmesinin yolları açılmıştır.
İkinci gelişme ise büyük bir tesadüf ve felaket sonun gerçekleşmiştir. 1880’lerde Fransa’nın bağları asma biti salgınıyla mahvolmuş, birkaç yıl için mahzenlerdeki şarap ve brandy stokları tükenince İskoçlar hemen bu fırsatı değerlendirmişler, Fransız sanayinin kendini topa
rlamasına kadar geçen yıllar boyunca İskoç whisky‘si brandy’nin yerine birinci derecede tercih edilmiştir. Özellikle blended whisky pazarı ele geçirilmiş, Amerika’daki içki yasağını, ekonomik buhranları atlatmış ve bugün kü konumuna gelmiştir. Uluslararası piyasalarda “Scotch Whisky” ilk tercih edilen içecek olup, bu ününü 200 ülkeye yapılan ihracatla sürdürmektedirler.

1.SCOTCTH WHISKY

Yalnızca İskoçya’da üretilen, damıtılan ve olgunlaştırılan whisky “Scotch Whisky” olarak adlandırılabilir. Doğal bir içki olan whisky İskoçya’nın zengin doğal kaynaklarından yararlanılarak elde edilir. Altın renkli arpa ve buğday, kaynak suları ve serin, temiz hava üretimin ana elemanlarıdır. İskoç whisky’sinin yapımı ve yaşlandırılması kuşaktan kuşağa aktarılarak geliştirilmiştir. İmalathanelerin bulunduğu yerler konum olarak hem doğal kaynakların yakınında ve hem de nefes kesici güzellikteki manzara karşısındadır.

İki çeşit Scotch Whisky vardır:
a - Malt Whisky
Esas olarak blended whisky’lerin yapımında kullanılır ve az miktarda ”single malt” ola
rak şişelenir. Son yıllarda piyasada malt whisky’e oluşan talep yüzünden bu oran giderek artmaktadır.
b - Grain Whisky
Meşhur karışımları meydana getirmek için maltla karıştırılır. Az miktarda da “Single Grain” olarak şişelenir.

ÜRETİM ŞEKLİ :

İskoç malt whisky, malt edilmiş arpa, su ve mayadan elde edilir. Üretiminin ilk basamağı arpanın maltlanmasıdır. Arpa bunun için 2-3 gün su dolu tanklarda bekletilir. Sonra maltlama alanlarına serilerek filizlenmeye bırakılır. İstenen uzunluk sağlanınca kurutma işlemine geçilerek filizlenme durdurulur. Her imalathanenin karakteristik özelliği papoda cinsi bacalarıdır. Kurutma işleminde yakıt olarak “peat” denilen fosilleşmiş bitki topakları kullanılır. Modern yakıtların yanı sıra yörede bol olan peat yanması sırasında çıkan duman yerde döşeli olan tel ızgaralardan yukarı süzülerek arpayı kurutur. Bu arada içkinin karakteristik özelliğine belirgin bir aroma katar. Kuruma sırasında “malt” gevrekleşir. İri taneli arpa öğütüldükten sonra sıcak suyla karıştırılır. Bu işlem arpanın içindeki nişastayı açığa çıkararak “wort” denilen şekerli bir sıvıya dönüştürülür. Daha sonra fermantasyon kazanlarına aktarılarak maya ilave edilir ve işlem sonucunda şekerli wort ham alkol haline gelir. Bu da aroma ve tat olarak ekşi birayı adlandırır.
Bundan sonra sıra kuğu boyunlu bakır imbiklerde damıtma işlemine gelir. Malt whisky önce büyük, daha sonra da küçük imbiklerde olmak üzere iki kez damıtılır. İmbiklerde fermente edilmiş sıvı yavaş yavaş ısıtılarak alkolün buharlaşması sağlanır. Buhar kuğu boynuna doğru yükselir ve en üst noktada yoğunlaştırıcılarda tekrar sıvıya dönüşür. Damıtma sırasında ilk ve son kısım ikinci kez damıtılırken göbek denilen orta kısım ayrılır.


İskoç tahıl whisky’si buğday ve mısırdan yapılır. Önce basınç altında pişirilerek içindeki nişastanın fermente edilebilecek şekere dönüşmesi sağlanır.Bundan sonra tahıllar belirli bir oran dahilinde maltlı arpa ve sıcak su ile karıştırılarak “wort” adı verilen şekerli sıvı elde edilir. Fermente edildikten sonra iki sütunlu ve kesintisiz çalışan “Coffey” imbiklerinde damıtılır.
Damıtma sırasında alınacak orta kısmın ne kadar olacağı ya da ilk ve son kısmın ne kadarının ikinci kez damıtmadan geçirileceği kararı damıtım uzmanının işidir. Bundan sonra ister malt ister tahıl olsun whisky özel meşe fıçılara alınarak serin ve karanlık depolarda bekletilir. Fıçıların nitelikleri çok önemlidir. Çünkü whisky bekleme süresince tahtadan renk ve karakterlerini alır. Bazı fıçılar daha önce içlerinde “Matura oloroso”, “Fino” ya da “Amontillado” sherry ( şeri) lerin dinlendirilmişlerinden seçilirken bazıları “Bourbon” fıçısı ya da yeni yapımdan olabilir. Y
ıllandırma da hangi fıçının kullanılacağı kararını verecek kişi “Master Blender”dir. Bir whisky’i resmi olarak Scotch whisky denilebilmesi için yıllandırma süresinin 3 yıl olması şart. Ne var ki üreticiler bu sınırı aşarak 5 - 15, 20-25, hatta bazen daha da uzun sürenin dinlendirme için geçmesini beklerler. Depoların bulunduğu yerdeki İskoçya’nın havası meşe fıçılarındaki whiskye etki ederek ona bölgenin karakterini de vermiş olur. Dinlenme sırasında her yıl belirli miktardaki whisky fıçıdan eksilir, üreticiler buna kendi aralarında “Melek Hakkı”der.

KARIŞIM SANATI (Blended Whisky)
İskoçya’da üretilen whisky’nin büyük oranı “belended” karışımı harmanlanmış whisky’dir. Bu konuda uzmanlaşan kişilere büyük görev düşmektedir. “Single malt” ve “single Grain” viskilerinin karıştırılması son derece karmaşık ve zorlu bir uğraş gerektiğinden bu konudan “Master Blender” sorumlu bulunmaktadır. Bir orkestrayı yönetmeye benzeyen “karıştırma sanatı” sırasında nasıl orkestranın her bir elemanı iyi, parlak ve başarılı olsa da onların tek tek özelliklerinin birleştirilmesini biri sağlıyorsa, whisky karışımında da birinin yönetimi sağlaması gerektiği açıktır.
Bir karışımın 15-50 arasında değişik yaşlarda ve değişik single malt whisky’den elde edildiği düşünülürse Master Blender “Baş harmancı”nın görevinin ne kadar zor olduğu daha iyi anlaşılacaktır. Öyle ki; içene alıştığı tadı sürekli sunmak görevinde olmanın sorumluluğ
u içindeki kişi formüllerini herkesten gizler. Karışımda son noktaya ise “Hassa Burun” koyar. Uzun yıllar verilen emeklerin ve geliştirilen koku alma duygusunun “ Koklama Sanatına” dönüştüğünün de göstergesidir. Bu uygulama Karışım, lale biçimli üst kısmı daralan kadehlere bir miktar suyla konduktan sonra “Master Blender” in burnuna emanet edilir. Bu işlem sırasında hangi whiskylerin birbirleriyle uyuşacağı ya da çakışacağı saptanır. Malt ve tahıl whisky’leri öyle karıştırılır ki, tek tek güzel ve değerli özelliklerin ortaya çıkması gerçekleştirilir.
Single malt whisky’lerin seçimi başlangıç için oldukça önemlidir. Çünkü İskoçya’da yayla, ova ve ada kesimlerinde 100’den fazla imalathane gerek malt ve gerekse grain whisky yapar. Seçim sırasında hangi imalathanenin hangi ürününün ya da hangi yaştaki whiskynin ne miktarda kullanılacağı kararı Master Blender’indir. Bunun için iyi bir kütüphane, hassas burun, bütün ürünlerin tanınması gerekiyor. Ayrıca belirli bir single malt whiskyde karışım sırasında doğabilecek değişikliklerin depo ve fıçı faktörünün etkilerinin iyi değerlendirilmesi şarttır.
Bu yüzden “Karışım Odaları” son derece güvenliklidir. Bu güvenlik koruma açısından değil de, hava açısından. Bardaktaki viskinin, dış ortamdan gelecek kokularla bozulmaması gerekir. İşlem o denli özen ister ki; “Karışım uzmanları” after shave sürmez. Pipo ve sigara kullanmazlar. Sağlığına da önem veren bu kişilerin nezle olmaya da hakları yok gibidir, çünkü koku almazlarsa görevlerini yapamazlar.
İskoç whisky endüstrisi o kadar gelişmiştir ki, her imalatçı ve blender birbirleriyle dos
thane ilişki içindedir. İlişkiler çok güçlü ve güzeldir. Koklama işlemi yaşlandırma süresince de sürdürülür. Kullanıma hazır olana kadar bekletilir ve her fıçıdan bir örnek karışım uzmanına getirilir. Tek tek koklanır ve bazı fıçılar bir araya getirilerek büyük tanklara pompalanır. Ardından yeniden meşe fıçılara doldurularak 6-8 ay bekletilir. “Evlenme” denen bu işlem sırasında geçen sürede whiskyler kendi aralarında uyum sağlar. Baş karıştırıcı tekrar koklar ve istenen ürünü elde ettiğine karar verirse şişeleme işlemine geçilir.

Üretim Bölgeleri:
Scotch whisky üretildikleri bölgelere göre 4’e ayrılır. Özellikleri ise şöyle özetleyebiliriz.
a- Islay Malt : Islay İskoçya’nın batı sahili açıklarında yedi içki imalathanesine ev sahipliği yapan küçük bir adadır. Sıkla şiddetli rüzgarlara , yağmurlara, ve su taşkınlarına maruz kalır. Hafif tuzlu olan arpanın hazırlandığı malt evlerinde doğal yakıt peat kullanılır. Whisky olgunlaşmaya bırakıldığı imalathaneler dalgalarla dövülür. Bunun sonucunda Islay whisky’lerinin tuzlu ve sert bir tadı olur. Maltlandırma işlemi sırasında daha az fosilleşmiş yakıt kullanılmasına ve içki doğal şarlarından korunmasına rağmen, whisky’nin tuzlu olduğuna da rastlanır. Nasılsa içimi daha rahattır.
b - Hingland Malt : Hingland bölgesi, coğrafi olarak Scotch Whisky’nin üretildiği “En geniş alandır” Kayalık arazi, değişen iklim ve sahillerin özellikleri whisky’nin geniş bir yelpazede çeşitlilik göstermesini sağlar. Grup olarak bu whisky’ler kuru ve serttir. Hafif bir duman kokus
u taşırlar. Kuzeyin uç sahillerinde denizin etkisiyle whisky’ler baharatlıyken , kuytuda kalan doğu sahillerinde ve iç bölgelerde meyva aroması daha baskın çıkar.

c - Lowland Malt : Lowland tipi whisky’ler İskoçya’nın güneyinde, haritada Dudee ve Greenock arasında kalan bölgede üretilir. Bu bölge Hingland dan daha az kayalık olup, iklimi de nispeten yumuşaktır. Temel karakteristikleri yumuşaklık , tatlılık ve rahat içimli oluşlarıdır.

d - Spyside Malt : Bu bölgede Spey ırmağı boyunca, Hingland bölgesinin doğusuna uzanır. Skotch whisky’nin en çok imal edildiği yer burasıdır. Bölgede çok sayıda ırmak ve her ırmağın kenarında da imalathaneler bulunur. Whisky’lerin üretildiği şartların zorluğuna göre sınıflandırılır. Granit kayalıklarının üzerinden akan , topraklardan süzülen sular, whisky’e dumanlı bir tat verir. İç bölgelere doğru gidildikçe daha belirgin bir yumuşaklık ve zarafet göze çarpar.

GRAIN WHISKY’NİN PÜF NOKTALARI

Granin whisky’ler, Skotch whisky’lerin kalbini oluşturur. İskoçya’nın alçak bölgelerinde yer alan imalathaneler, kuzey Hingland’taki bir istisna hariç, dev boyuttadır. Fakat ürünler yine aynı kalitededir. Malt edilmiş arpanın mısır veya unla karıştırılması içkiye incelik katar. Bu incelik de Grain whisky’nin her çeşidinin 30-50 çeşit “Single Malt whisky” ve markalı bir Skotch whisky’le karıştırılması demektir. Sonuçta çiçeklerden, meyvelerden ve aromalardan oluşan muhteşem bir lezzet elde edilir.

ÜNLÜ MARKALARA ÖRNEKLER VERECEK OLURSAK:

Scotch Whisky

Blended Whisky

  • Bowmore Legend
  • Deanston 12 year
  • Glenfiddich 12 year
  • Speyburn 10 year
  • Glenfarclas 25 year
  • Highland Park 40 year
  • Macallan 25 year
  • Springbank 15 year
  • The Glenrothes 1975
  • The BalveniePortWood, 21 year
  • Ballantines Finest
  • Cutty Sark
  • Dewars White
  • Grant's 8 year
  • J&B
  • Lauder's
  • Chivas 12 year
  • Ambassador 25 year
  • Buchanan's 18 year
  • Johnnie Walker Green
  • Tomintoul Oloroso 12 year




Bu markalar dünyaca ünlü markalardır. Tadını en çok beğendiğim whisky’ler arasında yer alan ve tatma şansım olmuş markalardır.

İskoç whisky’lerinin özelliği, kullanılan su, dinlendirme fıçıları ve üretim tekniği dışında, arpa maltının hazırlanması sırasında, turba odununun isi malta geçtiğinden whiskynin hafif is kokması ve tatta da is kokusunun hissedilmesidir.

2. IRIS WHISKY ( İrlanda Viskisi )

Üretimi İrlanda’ya ait bir whisky türüdür. İrlanda whiskyleri malt hazırlanması sırasında, İskoç viskilerine oranla, ateşte fazla kalmadığından is kokusu taşımaz. Başka tahıllarla karıştırılır ve İrlanda whiskylerinin yoğunluğu diğer whiskylere oranla daha azdır.
%50 maltlanmış, %30 maltlanmamış arpa, %10 yulaf, %10 çavdar ve buğdayın kullanıldığı İrlanda whiskylerinin üretim tekniği de İskoç whiskyleri gibidir. Ne var ki bütün fark ayrıntı da gizli. Çünkü İrlanda whiskyleri İskoç whiskyleri gibi 2 değil 3 kez damıtılır ve 3 yıl değil 4 yıl meşe fıçılarda dinlendirilir.
Dinlendirme sırasında İskoç malt whiskylerinde olduğu gibi daha önce sherry yıllandırılmış fıçılar kullanılır. Damıtma sırasında peat yerine kömür kullanıldığından is kokusu da yoktur.

Ünlü Markalar

- Bushmills

- Jameson

- Pady

- Porer Jhon


3. AMERİKAN VİSKİLERİ ( Bourbon Whisky )

Bourbon Amerika’da Whisky adıyla üretilen ve en az %51 oranında mısır içeren bir tür whisky’dir.Bourbon yalnızca Kentucky eyaletinde üretilir. Bourbon en az 2 yıl yeni meşe fıçılarda dinlendirilir.
Bir diğer türü de Rye whisky'dir. Rye whisky’nin üretiminde %51 çavdar kullanılır. Corn olanı ise %80 mısırdandır. Ve en az 2 yıl dinlendirilir. Blended; arpa, mısır ve çavdar karışımından elde edilir, ardıç fıçılarda dinlendirilir.

Ünlü Markalar

- Jack Daniel’s Tennessee
- Kentucky

-Old Forester

-Jeam Beam

4. KANADA Viskisi (Canadian Whisky)
Kanada whisky’si , mısır, çavdar, buğday, ve arpadan üretilir. En çok çavdar kullanılmaktadır. Karışım olarak üretilenlerinin oranları %50 yi geçmez. En az üç yıl dinlendirilir. Çavdar alanı Rye whisky olarak ifade edilir. Genellikle piyasaya sürülenler 6 yıllıktır.

Ayrıca kanada whisky’sinin ilk kez 19.yy Britanyalı ve Avrupalı göçmenler tarafından üretildiği sanılmaktadır.

Ünlü Markalar

- Canadian Club

- Corby’s
- Seagram’s

ÜRETİLDİĞİ MADDE VE KARIŞIMA GÖRE WHISKY TÜRLERİ
Whisky üretildiği madde ve karışım duruma göre farklı isimler almaktadır. Bunlar ;
1 - Malt whisky: Sadece arpa maltından üretilen whisky’e denir. Likör whisky olarak da ifade edilir.
A - Single Malt : Tek firmanın karışık olmayan tek cins ürünü olan whisky’dir.
B - Pure Malt : Farklı üretim malt whisky’lerin karışmasından üretilen whisky’dir.

2 - Blended whisky : Belirli oranda malt ve grain whisky’lerin karışımından elde edilen whisky’dir. Çeşitli malt whisky’lerin harmanlamasından elde edilen whisky’e denir. Karışımın oranları genellikle değişir. Hangisinden ne oranda kullanılacağını ancak uzmanlar belirler. Örneğin Scotch whisky’ler, genellikle “blended” viskilerdir. Açık yapılı ve daha az aromatiktirler.

3 - GRAIN WHISKY : Genellikle %70-80 malt, mısır ve çeşitli tahılların bir miktarda arpa maltının kullanılarak üretildiği whisky’dir.

4 - RYE WHISKY : Üretiminde %51 çavdar kullanılan whisky türüdür.

5 - CORN WHISKY : Üretiminde %80 mısır kullanılan whisky’lere denir.



Whisky’lerle İlgili Bazı Teknik Terimler

Bonded Whisky : Uzun yıllar dinlendirilmiş ve kontrollü şekilde şişelendikten sonra mühürlenmiş whisky’dir.
Straight Whisky : %51’den fazlası tahıl whisky’lerinden olan yalnız tek bir fabrikanın ürünü olan whisky’dir. RYE
- çavdar, CORN-mısır ve buğday viskileri bu gruptandır. Yüksek yapılı ve aromatiktir.
Light Whisky : Yeni damıtılmış ve fıçılarda yaşlandırılmış whisky’nin ilk halidir. Nature spirits de denmektedir. Oldukça açık renkli, düşük aromalı ve genelde blended whisky yapımında kullanırlar.
Prof : Whisky lerde alkol derecesini gösterir. İki Prof : bir derece alkolü belirtir.

Whisky Servis Şekilleri
Whisky kendi adıyla anılan bardakta servis yapılır. Genel olarak da konukların tercihlerine göre farklı şekillerde sunulurlar. Yaygın olan whisky servis şekilleri şöyle sıralanabilir.
1 - Sek whisky : Whisky uzmanları, whisky’nin hiçbir içecekle karıştırılmadan sek olarak buzsuz içilmesi halinde gerçek tadını vereceğini, buzun içkiyi bozduğunu iddia etmektedirler. Bu şekilde içildiğinde whisky bardağına 3-4 cl. İçki soğutulmuş olarak servis edilir. İskoçlar genelde bu şekilde içmeyi tercih etmektedirler.
2 - On The Rocks ( Buzlu Whisky ) : Whisky 3 veya
4 cl olarak 3-4 parça küp buz ile On The Rocks bardağında ( kısa ve dibi kalın bir bardakta ) sunulur. On The Rocks , zaten kelime anlamı olarak buz üstünde anlamına gelmektedir. Whisky’yi bu şekilde daha çok Amerikalılar tercih etmektedirler.

3. Soda ve Gazozlar İle : Whisky tumbler bardağına (on the rocks bardağına benzer farkı hacim bakımından biraz daha büyük olmasıdır.) 3-4 cl whisky ve üzerine arzuya göre soda kola ve su konarak hazırlanır. Yine arzu edilirse birkaç parça küp buz konur. Whisky’ler servis edilirken arzuya göre yanında çikolata verilebilir.

Whisky birkaç şekilde servis edilebilir.
- Bunlardan ilki whisky’nin bardan alınmasıdır. Whisky 3-4 cl olarak bardağa konulur. Bardak tepsiye alınıp konuğa servis edilir.
- İkinci yöntem ise, şişede getirilir. Beraberinde getirilen bir bardak konuğa boş olarak sunulur. Şişeden whisky dökülerek servis tamamlanır.
- Üçüncüsü de, whisky soda ve gazozlarla içildiğinde uygulanır. Bu durumda whisky konmuş bardak buz ve soda veya gazoz masaya tepsi ile getirilir. Whisky servis edilir. Açılan soda veya gazoz şişesinden whisky bardağına servis yapılır veya konuğun arzusuna göre şişe bardağın sağına bırakılır.

Whisky bir çok ünlü kokteylde de ana içki olarak kullanılmaktadır. Bunlardan en çok bilinenleri şöyle sıralayabiliriz: Old Fashion, Whisky Sour, Manhattan, Brooklyn, vb. daha bir çok karışımda ana içki olarak kullanılır.


ÜNLÜ KOKTELYLERE ÖRNEKLER


Wisky Sour
- 4 cl Rye veya bourbon whisky
- 3 cl limon suyu
- 1 cl şeker şurubu


Manhattan
- 6 cl Rye whisky
- 3 cl kırmızı cinzano
- 1 atım angustura bitter

Old Man
- 4 cl canadian whisky
- 4 cl kırmızı cinzano
- 2 damla anisette (veya Rakı)


Afiyet olsun

15 Aralık 2010 Çarşamba

Sümer Dini ve Tek Tanrılı Dinlerin Karşılaştırması

Posted: Aralık 18, 2009 by neferkaminanu in Semavi Sonrası

Türkiye’de şimdiye kadar Sumer dili ile Türk dilinin karşılaştırılması üzerinde iki araştırma yapılmıştır.(3) Türk mitolojisinde Sumer mitolojisinden izlere ait Muazzez İlmiye Çığ tarafından yapılan bir çalışma, 1993 yılında toplanan “Türk Kültürü Kongresi”ne sunuldu, henüz yayımlanmadı.

Bilindiği gibi yüzyıllar boyunca Batı kültürünün temeli, Yunanlilara, dini de Tevrat’a dayandırıliyordu. Fakat Sumerlilerin kültürü ortaya çıkmaya başlayınca, Batı dünyasımn gelişmesindeki ana kaynağın Sümerler’de olduğu anlaşıldı. Sumerlilerin gerek kendi çağlanndaki, gerek daha sonra var olan kültürlere yaptıklan etkileri iki kaynaktan izleyebiliyoruz:

1. Arkeolojik buluntular ve 2. Yazılı belgeler.

Bu etkiler; mimaride, sanatta, teknikte, sosyopolitik kurumlarda, bilimde, edebiyatta ve dinlerde görülmektedir. Kazılarda çıkanlan tapınaklann, sarayların, hatta özel evlerin yapı tekniği ve stili, daha sonraki milletlerin mimarisini şu veya bu şekilde etkilemiştir. Bundan en az 5 bin yıl önce Sumerlilerin uyguladıklan kemer, kubbe sistemi, sütunlar, yuvarlak pencereler, mozaikler, duvar süsleri, kabartmalar, sunaklar, nişler Ortadoğu’da olduğu gibi, Yunan, Roma yoluyla Batı mimarisine girmiştir. Silindir mühürlerinde görülen, tapınaklann duvarlannı süsleyen iki tarafında hayvan figürlü hayat ağacı, birbirleriyle kavga eden mitolojik hayvanlar, arslan başli kartal, uzun boyunlan birbirine geçmiş hayvan fıgürleri; İspanya, Fransa, İsviçre ve Orta Almanya’daki ortaçağ kiliselerinde çeşitli süslemeler halinde görülmektedir.(4)

Yapılarda kullanılan tuğla, kerpiç, evlere kadar künklerle getirilen su yollan, tuvalet, lağım teşkilatı Sumerlilerde başlamıştır. Sumer’in özellikle Lagaş Kralı Gudea zamamna kadar ulaşan plastik sanatını, ünlü heykeltraş Henry Moor (Henry Moor on Sculpture, Edithed by Philip James, London, 1968, s.165-167)’da dünyamn büyük plastik sanatlan olarak tanımlanan erken-Yunan, Etrüsk, eski Meksika, Mısır’ın 4-12. sülaleri zamanı, Roma, Gotik sanatı ile aynı düzeyde tutmakta ve onlardaki canlilik, ifade taızı ile sanat özelliklerini uzun uzun açıklamaktadır.

Kanallar açarak bataklıklann kurutulması, tarımın sulanması, ulaşımın sağlanması, sulann önüne set konarak bir tür baıaj uygulaması (5), yolculann her türlü rahatı bulacağı han veya motellerin yapılması (6), yine Sumerlilerde başlaınıştır.

Bugün uygarliğımızın temeli olan tekerlek, bundan en az 5 bin yıl önceye ait Ur kral mezarlarında gömülmüş arabalarda ve birçok kabartmada görülmektedir. Bu mezarlarda bulunan altın, gümüş, fildişi eserlerin türü ve işçiliği zamanımıza kadar ulaşmıştır. Sularda taşımacılık yapılan tekneler ve yelkenliler yine onların buluşudur.

Sumerlilerin uygarlığa en önemli katkıları, dillerine göre bir yazı icat etmeleri ve okullar açarak onu istedikleri her konuyu yazacak şekilde geliştirmeleridir. Başlangıçta yazı, resim şeklinde taşlar üzerine yazılmış.

Daha sonrâlan Dicle ve Fırat nehirlerinin oluşturduğu bol kil yazı malzemesi olarak kullanılmış. Yumuşak kil üzerine yazılmaya başlanan yazı, yavaş yavaş şekil değiştirerek işaretleri oluşturan çizgiler çivi şekline dönüşmüş (bu yüzden bugün “çiviyazısı” deniyor), kelimeler de kısmen hece olmuş, böylece hem kendileri istediklerini yazabilmişler, hem de Ortadoğu milletleri olan Babilliler, Asurlular, Hurriler, Hititler ve Urartuların da kendi dillerini yazmalarını sağlamışlardır. Ugaritler ve Persler de bu yazıdan harf yazısı yaparak yararlanmışlardır. Sumer yazısı Mısır yazısının icat edilmesine de önderlik etmiştir.

Geçen yüzyıldan beri yapılan kazılarla gerek Mezopotamya’da, gerek Anadolu’da on binlerce çiviyazıli tablet bulunnıuş, yazılar okunnıuş, diller çözülmüş ve tamamıyla unutulmuş en az üç bin yıllık Ortadoğu milletlerinin tarihi meydana çıkmış ve çıkmaktadır.

Sumerlilerin en önemli iki politik mirasından biri olan ve İÖ 3000 yıllannda kurduklan şehir beylikleri, Hindistan’dan Akdeniz’e kadar olan alandaki ve ortaçağ Avrupa’sındaki şehir krallıklarının öncüleri olmuştur. Bu şehirler; özgür ve kölelerden oluşan şehirlileri, siyasal meclisleri, askerleri, saygınları, rahipleri, alıcı ve satıcılan, çiftçi, sanatçı ve tüccarları, şehri koruyan Tanrısı, yeryüzünde onu temsil eden kralı, tapınakları, şehir surları ve onların kapıları ile birbirine benzemektedir.

İkinci politik miras, yazılı kanunlardır. Şimdiye kadar bulunan ilk Sumerce yazılı kanun kitabı, yeni Sumer devrini başlatan üçüncü Ur sülalesinin kurucusu Urnammu tarafından kaleme aldınlmıştır. Sumer kanunlannın daha sonra yazılanlara önderlik ve kaynaklık ettiği anlaşılıyor.

Alım satım, borçlanma, kira, miras bölüştürme gibi her türlü hukuksal işlerin birer yazılı antlaşma ile yapılması ilk Sumerlilerde başlamıştır. Evlenme boşanmalar da, .yasal sayılması için yazılı bir antlaşma ile kanıtlanmalıydı. Taşınmaz mallar ilk olarak bir kadastro yoluyla Sumer’de güvenceye alınmıştır.

Vergi dengesizliğini, kırtasiyeciliği, zorbalığı, rüşveti önlemek, kadın ve erkeğin eşit işe eşit ücret almasını sağlamak amacıyla ilk reform yapan yine Sumerliler olmuştur (7).

Bunlardan başka Sumerlilerin bilimde attıklan temeller de küçümsenecek gibi değildir. Onlar gökyüzünü incelemişler; Ayın hareketine göre seneyi otuzar günlük 12 aya bölmüşler. Güneş sistemine göre de her yıl artan 10 günleri toplayarak üç yılda bir seneyi 13 ay yapmışlar. Ayları haftalara bölerek, hafta içinde bir günü dinlenmeye ayırmışlardır. Araplarda, aya göre yapılmış takvim devam etmekte. Bu yüzden her yıl ayların başlangıcı 10 gün önceye geldiğinden ay zamanlan hep değişmektedir. Burçlan Sumerliler saptamış. Onlara akrep, terazi, boğa, ikizler gibi verdikleri adlar Sumerceden çevrili olarak sürmektedir. Dünyadaki bütün olayların gökyüzünde yazıli olduğuna inanan Sumerliler, onu incelerken astronomi ve astrolojinin temelini kurmuşlardır.

Matematikte onlu ve altılı sistemi kullanmışlardır. Bugün onlu sistem dışında altılı sistem de saat, dakika, daire ölçümünde kullanılmaktadır. Okullarda matematik öğreniminde çarpım tablolan, çeşitli problemlerin çözümü yer almaktadır. Yunanlı Fisagor’a (Pisagor) mal edilen Fisagor teoremi de tablet üzerinde çizilmiş olarak bulunmaktadır. Cebirin kökeni de Sumerlilere dayanmaktadır.

Tıbbın başlangıcı da Sumerlilerde. Hastalıklan,.onlara yarayacak ilaçları gözlemişler, çeşitli ilaç reçeteleri yazmışlardır. Hastalan iyi etmek için yalnız ilaca değil sihire de başvurmuşlardır. Sihir, bu çağda bile aynı amaçla kullanılıyor.

Sumer yazılı belgelerinin en önemlilen edebi olanlardır. Onlar; Sumerlilerin hayal güçlernn, dünya ve evrene bakışlannı, sosyal düzenlerini, dinsel inanışlannı yansıtır. Bunlar; kahramanlannın serüvenlerini dile getiren destanlar, geçirilen felaketleri anlatan ağıtlar, dinsel törenlerde Tanrılan, mabetleri, krallan öven ilahiler, Tanrılann öykülerine ait efsaneler, tartışmalar, atasözleri ve deyimler, hayvan masallan, okullarla ilgili hikâyelerden oluşmaktadır (9).

İşte bu belgelerin ışığında, Sumer dininden tek tanrılı dinlere gelen etkileri ve din kitaplanna giren konuları açığa çıkarmaya çalışacağız.

SUMER DİNİ

Sumer dini çoktanrılı bir dindi. Dünyada, evrende, doğada görülen, hissedilen her nesnenin bir Tanrısı vardı. Tanrılar insan görünümünde, fakat insanüstü güçleri olan ölümsüz varlıklardı. İnsanlar gibi, onlann da çocuklan ve eşlerinden oluşan aileleri bulunuyordu. Bu aileler kral gibi bir Baştanrı altında toplanmışlardı. Tanrılar da insanlar gibi sever, üzülür, kızar, kıskanır, kavga eder, kötülük yapar, hastalanır, hatta yaralanabilirlerdi. Yer, Gök, Hava, Su Tanrılan yaratıcı, diğerleri yönetici ve koruyucu Tanrılardı.

Her şehrin bir koruyucu Tanrısı vardı. O Tanrı, şehrinin iyi yaşam sürmesinden sorumlu idi. Onun gücü, şehrinin iyi veya fena olduğuna göre değişirdi. Bunlara aym zamanda diğer şehirlerde de tapılırdı. Bu şehir Tanrıları, evrenin yönetimini aralannda bölüşmüşlerdi. Tanrılara ait listelerde 1500 kadar Tanrı adı bulunması, Sumerlilerin ne kadar çok Tanrı yarattığını göstermektedir.

Tanrıları insan şeklinde algılamalan, Tanrıları şehirlerin dışında evren ve doğa Tanrısı olarak geliştirmeleri ve onlan uyumlu bir sistem içine almalan, Sumerlilerin önemli ruhsal başanları olarak kabul edilmektedir. Tanrılar yalnız evrende değil, insanlarm yaşamına da girerler. Örneğin, yorulmak bilmeden gezen Güneş Tanrısı Utu, her şeyi görür, adaleti korur, insanlara yardım eder, ciğer falı bakanlann piridir. Bilgelik ve Su Tanrısı Enki, insanlann ve sihirbazlarm koruyucusudur. Venüs yıldızını simgeleyen Tanrıça İnanna, âşıklann ve savaşçılann koruyucusudur (10).

Sumer’de Tanrılar istediklerini yapar; onlar, insanlara ne istediklerini bildirmez. Ancak insanlar onlara, kendilerinden istenileni sorarak öğrenebilir. Bu, kurban edilen hayvanlann karaciğerlerindeki işaretlere göre anlaşılır. Bu işaretlerin ne olduğu, neyi anlattığı, bu hususta yazılmış kataloglarda bulunur; rahipler ona göre onlan yorumlar. Ayrıca rüya ile de Tanrı istediğini bildirir. Tanrının yapılacak bir işi uygun görüp görmediğini anlamak isteyen; mabede gider, kurban keser, dua eder ve uykuya yatar. Gördüğü rüyanın olumlu veya olumsuz olduğunu da ancak rahip yorumlar.

Sumerliler, bu Tanrılar dünyası üzerine pek çok efsane geliştirmişler; şiirler yazmış, ilahiler bestelemiş, törenler düzenlemiş ve bütün bunlan yazıya geçirerek zamanımıza kadar ulaşmasını sağlamışlardır. Onlann kurduklan çokTanrılı din, yavaş yavaş tektanrıya dönüşerek, bugünkü dinlerin temelini oluşturnuştur. Fakat bu arada diğer Tanrılar da tamamıyla yok olmayarak bu dinlerde melekler, şeytanlar, cinler olarak varlıklarını korumaktadır.

DİNLERİN KARŞILAŞTIRILMASI

Yahudi, Hıristiyan ve Müslüman dinleriyle Sumer dini arasındaki ortak noktalar şunlardır: Tanrının yaratıcı ve yok edici gücü; Tanrı korkusu; Tanrı yargılaması; kurbanlar, törenler, ilahiler, dualar ve tütsülerle Tanrıyı memnun etmek; iyi ahlaklı, dürüst ve haktanır olmak; büyüklere ve küçüklere saygı göstermek; sosyal adalet; temizlik.

Temizlik Sumerlilerde çok önemli idi. Tapınağa gidenlerin, dua edenlerin, kurban kestirenlerin vücutça temiz olmaları gerekti. Düşmanlann yıktıklan şehirler için onlann yazdıklan ağıtta:

“Artık karabaşlı (Sumerliler) halk tören için yıkanamıyor, kirliyi beğenmek onlann kaderi oldu, görünüşleri değişti” denmektedir (11). Yeni yapılan binalar, içine girmeden önce dinsel bir temizlikten geçirilirdi. Temizlik, atasözlerine bile, “Yıkanmamış elle yemek yeme!” olarak girmiş.

Sumer Tanrıları, insanlara ne istediklerini bildirmez; fakat hoşlarına gitmeyecek bir işi yapan insanları cezalandırırlar. Buna karşılık diğer dinlerde Tanrı bazı kimselere ne istediğini bildirir. İnsanlar da ona göre hareket ederler. Tanrı bildirilerini alan kimselere Farsçada “peygamber”, Arapçada “resul” denir. İlginç olan, peygamberlik olayı, Yahudilerden Asurlulara geçmiş. Çiviyazıli metinlere göre bu düşünce Asur ve Filistin’de politik ve ekonomik krizlerle başlamış. Asur’da Tanrıdan bir insan (peygamber) yoluyla alınan haberler tabletlere yazılmış. Onlara göre Tanrı ile iletişime giren insanlar çeşitli şekilde trans haline giriyorlar. Bu kimseler aslinda aşağı tabaka sayılıyor ve büyücülükle bağlanıyor. Konuşan Tanrıça ise, onun ağzından söyleyen de kadın oluyor. Özellikle Aşk Tanrıçası İştar’dan haber getirenler. Bunlar ya Tanrılardan üçüncü şahıs olarak buyruğunu alır veya birinci şahıs olarak kendisini, konuşan Tanrı ile bir yapar. (A. Leo Oppenheim, Ancient Mesopotamia, Chicago, 1964, s.221.) Kur’an’da da aym ifadeyi buluyoruz. Allah bazen üçüncü şahıs olur, bazen doğrudan konuşur (12).

Sumerlilere göre Tanrılar, şehirleri ve bütün kültür varlıklarını meydana getirmiş ve insanlara vermiştir. Aynı düşünceyi Kur’an’da da buluyoruz.

A’râf Suresi, ayet 26:

“Ey Ademoğullan! Size çirkin yerlerinizi örtecek giysi, süslenecek elbise indirdik. Tekva (iman) elbisesi daha hayırlıdır.”

Nahl Suresi, ayet 81:

“Allah yarattıklarından sizin için gölgeler yaptı, dağlarda sizin için barınaklar yarattı ve sizi sıcaktan koruyacak elbiseler, savaşta koruyacak zırhlar yarattı.”

Yâsîn Suresi, ayet 42:

“Gemilerin benzerlerinden, binmekte olduklan ve ileride binecekleri şeyleri onlar için biz yarattık.”

Bu üç ayette Allah hem birinci şahıs olarak konuşuyor, hem de ondan üçüncü şahıs olarak söz ediliyor.

Yâsîn Suresi, ayet 82:

“Onun işi, bir şeyi yaratmak istediği vakit ‘ol’ demektir, o şey hemen olur.”

Sumer’de de Tanrılar “Ol” der ve her şey oluverir.

Her üç dinde de Tanrıların var edici güçleri yanında yok edici güçleri de var. Sumer’de Tanrı Enlil, Tanrılar meclisinde Ur şehrinin yıkılmasma karar vermiştir. Şehrin Tanrısı buna ne kadar üzülse elinden bir şey gelmez. Gelen ordular Tanrının dünyadaki araçlarıdır. Aynı deyimi Kur ân da da buluyoruz:

Enfâl Suresi, ayet 17:

“Savaşta siz onlan öldürmediniz, Allah öldürdü. Attığın zaman sen atmadın, Allah attı.”

Sumer’de Tanrı kızmaya görsün, kendi ülkesi bile olsa yakıp yıktırır. Sumer Tanrılannın babası Tanrı Enlil, Akad krallarının yaptıklarına kızarak gözlerini dağlara çeviriyor ve oradan barbar ve vahşi Gutileri çekirge sürüleri gibi getirterek Agade’yi ve hemen hemen bütün Sumer’i kırıp geçirtiyor. (S.N. Kramer, The Sumerians, s.66.)

Tevrat’tada birçok kez Yahve’nin (Yehova) insanlara kızarak onlara yok edici felaketler verdiği, seçtiği , komşu milletleri İsrail’in üzerine saldırttığı bildirilmektedir.

Ayni olayı Kurân’da da göıüyoruz. Birçok sure içindeki ayetlerde Allah’ın çeşitli milletleri nasıl yok ettiği yazıliyor. Bunlardan bazılan:

Hacc Suresi, ayet 44:

“Ey Muhammed! Seni yalancı sayıyorlarsa bil ki, onlardan önce Nuh milleti, Âd milleti, Semûd, İbrahim milleti, Lut milleti ve Medyen halkı da peygamberlerini yalancı saymış, Musa da yalanlamıştı. Ama ben, kâfırlere önce mehil verdim, sonra onları yakalayıverdim, beni tanımamak nasılmış görsünler!”

Furkan Suresi, ayet 38:

“Âd, Semûd ile Ress’lileri ve bunlann arasında birçok milleti de yerle bir ettik.”

Ankebût Suresi, ayet 38:

“Âd ve Semûd milletlerini de yok ettik.”

Fussilet Suresi, ayet 13:

“İşte sizi, Âd ve Semûd’un başına gelen kasırgaya benzer bir kasırga ile uyardım.”

Fussilet Suresi, ayet 16:

“Rezillik azabını onlara dünyada tattırmak için üzerlerine dondurucu rüzgâr gönderdik.” (Âd milleti hakkında bkz. Sadi Bayram, Kaynaklara Göre Güneydoğu Anadolu’da Proto Türk İzleri, Ankara, 1980, s.54.)

Muhammed Suresi, ayet 13:

“Biz halkı seni yurdundan çıkaran nice şehirleri yok ettik. Fakat onlara bir yardım eden çıkmadı.”

Ahkaf Suresi, ayet 27:

“Ant olsun biz çevrenizdeki memleketleri de yok ettik.”

İsrâ Suresi, ayet 15, 16:

“Bir ülkeyi yok etmek istediğimizde, o beldenin şımarmış olanlanna önce emrimizi ulaştınnz. Yine kötülük ederlerse biz de orayı yerle bir ederiz.”

Sumer’de krallann nasıl sarayları varsa Tanrıların da öyle evleri olmaliydı. Bunun için “Tanrı evi” adı altında görkemli tapınaklar, yanlarında Tanrılarla insanlan yaklaştırdığı düşünülen basamaklı kuleler yapılmıştı. Daha sonra bu Tanrı evleri sinagoglara, kiliselere, camilere dönüştü (l3). Camilerin ve minarelerin üstündeki yarım ay, Sumer Ay Tanrısının sembolüdür (l4)

Sumer krallan, Tanrılann yeryüzündeki vekili sayılıyordu. Bu inanç Hıristiyanlıkta papaya, Müslümanlıkta halifeye geçerek sürmüştür.

Bakara Suresi, ayet 30:

“Rabbin meleklere, ‘ben yeryüzünde bir halife yaratacağım’ dedi. Onlar da, ‘biz hamdinle sana tesbih eder ve seni takdis edip dururken, yeryüzünde fesat çıkaracak, kan dökecek insanı mı halife kılıyorsun’ dediler.”

Sumer kanunu, Babil Kralı Hammurabi’nin yaptığı kanuna temel olmuş, ondan Musa’nın ve Yahudi kanunu, ondan da İslam kanunu etkilenmiştir. Hammurabi nin (İÖ 1750) Güneş Tanrısından kanunu alışı, Musa’nın Tanrıdan kanunu alışına örnek olmuştur. İlginç olanı İslam’da hukukun, ancak, Araplann Irak topraklannı ele geçirdikten sonra kurallaşmasıdır. Sumer, Babil hukuksal geleneklerinden çıkan sözler, İbrani kanunu Talmud’da bulunuyor. Ortodoks Yahudi’deki boşanma terimi Sumerce bir kelime. Sinagogda Tevrat okunurken dinleyenler şallannın saçakları ile onu izlerler. Bu, Sumer’de hukuksal bir belgenin onaylandığım göstermek için tablete elbise kenarıyla basılmasını yansıtmaktadır. (Samuel Noah Kramer, Cradle of Civilization, New York, 1967, s.160.)

Musa’nın kanununda bulunan anaya babaya saygı, kimseyi öldürmeyeceksin, zina yapmayacaksın, çalmayacaksın, yalan tanıklık etmeyeceksin, komşunun kansına ve malına göz dikmeyeceksin gibi kurallar Sumer kanununda da aynı. Yalnız Sumer Kanunu daha insancıl; göze göz, dişe diş yok cezalarda. Ne yazık ki, Sumer kanunlannın yazılı olduğu tabletler çok kırıklı, belkn de toprak altından daha çıkarılamayanlar da var. Bu yüzden tam karşılaştırma yapılamıyor. Buna karşın daha sonra Samiler tarafından yapılan kanunlann, Sumer kanunlarına dayandığı kuşku götürmez. Buna açık bir örnek olarak, lbrahim Peygamber’in karısı ile cariyesi arasındaki olayı gösterebiliriz. Sumer kanununa göre kısır bir kadının kocasına verdiği cariyesi çocuk doğurunca, hanımına karşı büyüklük taslayamaz, öyle yapmaya kalkarsa cezalandırılır.. Tevrat ve Kur ân da yazıldığına göre İbrahim Peygamber’in kısır olan kansı Sara, cariyesi Haceri çocuk yapmak üzere kocasına veriyor. Cariye, çocuk doğurup kendisini üstün görmeye başlayınca, oğlu İsmail ile çöle götürülüp atılıyor kocası tarafından (15).

Tevrat’a göre büyük erkek çocuğa mirastan özel bir pay verilir. Çocuklar isterse babanın sağlığında bu payı alabilirler. Tekvin bap 25: 32- 34′te Yakup büyük kardeşi Esav’a isteği üzerine payını veriyor. Aynı kural Sumer’de de var. Sumerce yazılinış Lipit-İştar kanununda bu madde, tabletin kırıklığı yüzünden tam değil (Sumer, Sabil, Asur Kanunlan, s.69, madde 2). Fakat Hammurabi kanununda bunun tümünü buluyoruz: Madde 165: Eğer bir adam büyük oğluna tarla, bahçe ve ev hediye eder, ona bir belge yazarsa, baba öldüğünde o payını ayrıca alır ve baba malının diğer kısmını kardeşleriyle eşit bölüşecektir.

Araplarda zina yapan kadınların taşlanması, Tevrat’ta olmasına karşın (Tesniye 13-23), Kur’an’da böyle bir ceza yok. Zina cezası ile ilgili dört ayet bulunuyor. Bunlar:

Nisâ Suresi, ayet 15-16:

“Kadınlarınızdan zina yapanlara karşı içinizden dört şahit getirin. Eğer şahitlik ederlerse, o kadınları ölüm alıp götürünceye kadar, yahut Allah onlara bir yol açıncaya kadar evinizde tutun. İçinizden zina yapan her iki tarafa ceza verin! Eğer tövbe edip uslanırsa artık onlara ceza verip eziyet etmekten vazğeçin. Çünkü Allah tövbeleri çok kabul eden ve çok esirgeyendir.”

Nûr Suresi, ayet 2:

“Zina eden kadın ve erkekten her birine yüz sopa vurun. Müminlerden bir grup da onlara şahit olsun!”

Nûr Suresi, ayet 3:

“Zina eden erkek ancak zina eden veya putperest olan kadınla, zina eden kadın da zina eden veya putperest olan erkekle evlenebilir.”

Taşlanma cezası Sumerlilerin eski çağlarında varmış. Fakat değişik bir nedenden İÖ 2200′lerde Lagaş Kralı Urukagina tarafından yapılmış sosyal reform metninde, geçmiş zamanlarda olduğu gibi iki koca almaya kalkan kadınlar ve hırsızlann; bu fena hareketleri yazılı taşlarla taşlanacakları bildirilmektedir (l6). Daha sonra yazılan kanunlarda bu taşlanma konusu bulunmuyor.

Sumer kanunlannda zina ile ilgili maddeler, kırıklıkları dolayısıyla (olsa gerek), yok. Buna karşın Hammurabi kanununda bulunuyor.

Sumer, Babil, Asur Kanunları, s.198:

” 129. Eğer bir adamın kansı bir başka bir erkekle yatarken yakalanırsa onları bağlayıp suya atacaklar. Eğer kadının kocası yaşatırsa, kral da yaşatacak.

“130. Eğer bir adam başka bir adamın babasının evinde oturan karısını zor kullanıp koynunda yatırırken yakalanırsa, o adam öldürülecek, kadın özgür.”

Sumer’de bekâret konusu önemli görünüyor. Sumer kanunlarının yazılı olduğu tabletler kırık ve okunamayan yerleri çok. Okunabilen iki madde bunu kanıtlıyor: Bunlardan birinde, bir kölenin zorla bikrini bozan 5 şekel (tahminen 40 gram) gümüş vermek zorunda. Diğerinde dul olarak evlenen bir kadın, kocasından boşandığında kız olarak evlenen kadının alacağı tazminatın yarısını alabiliyor (l7)

Tevrat’ta kural daha katı. Bir kız evlendiğinde bakir olmadığı kanıtlanırsa taşla öldüıülüyor (Tesniye 22:13-21). Buna karşın, Kurân’da bekâret konusu ele alınmamış.

Sumer’de tecavüz de fena sayılmış. “Hür bir adamın kızı yolda tecavüze uğrarsa; anne, babası onun sokakta olduğunu bilmemişlerse, kız onlara ‘tecavüze uğradım’ derse, anne, baba onu zorla erkeğe karı olarak verecekler.” (The Ancient Near East, Supplementary Texts and pictures Relating to old Testament, Editted by James B. Pritchard, Princton, 1969, s.89, 90.)

Tecavüz, Sumer efsanesine bile konu olmuş. Tanrı Enlil, Tanrılann başı olduğu halde, evlenmeden önce karısını aldatarak zorla tecavüz ettiği için Tanrılar meclisince yeraltı dünyasına sürülmüş (18).

Aynı olay Tevrat’ta (Tesniye, 22:28, 29) şöyle:

“Eğer bir adam kız olan nişanlanmamış bir genç kadınla yatarsa ve onları bulurlarsa, adam genç kadının babasına 50 şekel (şekel Sumerlilerden Akadcaya geçen bir ağırlık ölçüsü birimi) gümüş verecek ve kadın onun karısı olacak.”

Eğer adam, nişanlı bir kızla şehirde yatarsa her ikisi de taşlanarak öldürülüyor.

Kur’an’da bu konu yok.

Sumer’de sosyal adaleti koruyan Tanrıça, senede bir kere insanlan iyi veya fena hareketlerinden dolayı yargılar, kötüleri cezalandırır. Bu inanış İslam dinine, Şaban ayının on beşinde Berat Kandili olarak girmiştir (l9).

Sumer Tanrılannın esas adlarından başka, niteliklerine göre diğer adları da vardı. Babilliler bu adlardan 50’sini yeni yarattıkları Tanrı Marduk’a vererek tek Tanrı düşüncesine doğru bir adım atmışlardı.

İslam dininde Allah’a verilen 99 ad, aynı geleneğin bir devamı gibi görünüyor.

Sumerlilere göre ölüler, “kur” adlı karanlık, dönüşü olmayan bir yeraltı dünyasına gidiyorlar. Tevraı’ta bu; Şeol, Yunan’da Hades, İncil’de cehennem, İslam’da ahret olarak devam etmektedir. Sumerlilere göre burada tekrar dirilme yok. Fakat yeraltı dünyası, Tanrıları, rahipleri, ölenlerin gölgeleriyle oldukça hareketli bir yer. Buradan bazı özel durumlarda gölgeler yeryüzüne çıkabiliyor. Gılgamış’ın çağrısı üzerine arkadaşı Enkidu’nun gölgesi çıkarak iki arkadaş konuşuyorlar. Tevrat Samuel I:28′de Kral Saul’un isteği üzerine Samuel’in gölgesi yeraltından çıkıyor.

Sumer dininde yeraltındaki ölülerin ruhları için yiyecek ve kurbanlar sunulmazsa, onlar yeryüzüne çıkarak insanlara rahatsızlık veriyorlar. Ölenlerin arkasından çok fazla ağlayıp sızlanmak onları sıkıyor. İslamiyette de ölüler için yapılan dualar, kurbanlar bu inanışın bir devamı. Türkiye’de de “çok ağlayıp ölünün ruhunu rahatsız etmeyin” sözü vardır.

Yahudilere, Babil tutsaklığından sonra Perslerin etkisiyle, Zerdüşt dininden; ölülerin tekrar dirileceği, cennet, cehennem ve Sırat Köprüsü girmiştir. (Hayrullah Örs, Musa ve Yahudilik, İstanbul, 1966, s.361.)(20) Kurân’da Sırat Köprüsü yok. (Ama, müslümanlar nesdense inanırlar)..

Sumerliler, kendilerinin, Tanrılar tarafindan seçilmiş üstün bir halk olduğunu yazmışlar. Tevrar’ta Yahve, Kur’an’da Allah, İsrailoğullarını üstün bir kavim yapmıştı. Tevrat Tesniye 14:6; Kur’an Câsiye Suresi, ayet 16; Bakara Suresi, ayet 27.

Sumerliler kadınları bir tarlaya benzetmişler. Aynı deyim hem Tevrat, hem Kur ân da var. Kur’an da “kadınlarınız sizin için bir tarladır, tarlanıza nasıl dilerseniz öyle varın” yazılı (Bakara Suresi, ayet 223).

Sumerliler, dünyadaki bütün olayların ve Tanrıların isteklerinin gökte yıldızlarla yazılı olduğuna inanırlardı. Kurân’da aynı inanış “Levh-i Mahfuz” olarak süıüyor. (Dipnot 23‘e bakımz.)

Neml Suresi, ayet 75

“Gökte ve yerde göze görünmeyen hiçbir şey yoktur ki, apaçık bir kitapta da (Levh-i Mahfuz) bulunmasın.”

Bürûc Suresi, ayet 17, 18:

“Orduların haberi geldi mi sana? Onlar Firavun ve Semûd orduları idi (nasıl helak oldular?).. Bilakis inkârcılar bir başka çeşit yalanlamanın içine düştüler. Allah onları arkasından kuşatmıştı. Hakikatte onların yalanladıkları Levh-i Mahfuz’da bulunan şerefli Kur’an’dır.”

Bu ayete göre Kurân bile gökte yazılı bulunuyor. Sumer’den kaynaklanan bir inanç!

Sumerlilerde 7 sayısı çok önemlidir. 7 gün geçmek, 7 dağ aşmak, 7 ışık, 7 ağaç, 7 kapı gibi. Aynı şekilde Tevrat ve Kur’an’da da 7 sayısı bolca bulunmaktadır. İslam’a göre cennetin 7 kapısı vardır; Sumer yeraltı dünyasının da 7 kapısı bulunuyor.

Yahudi dinsel törenleri Babil’den alınmıştır. Onların bu törenlerde söyledikleri şarkılar, Mezopotamya’da yeniyıl bayramlarında söylenen şarkılara benzemektedir. Cinlerin yok edilmesi dualan da Babil kökenlidir.

Sumerliler, Tanrılarını sevindirmek, onlardan bir istekte bulunmak, hastalıklardan kurtulmak için veya yaptıkları adaklara karşılık kurban kestirirlerdi. Bu kurbanlar sakatsız ve hastalıksız olmalı ve kurban sahibi vücutça temizlenmeliydi. Kurbanlar, rahipler tarafindan özel dualarla kesilirdi. Kurbanın sağ kalçası ve iç organlan Tanrıya takdim edilir, gerisi etrafta olanlara dağıtılırdı. İslamiyet’te de kurbanlar aynı koşullarda kesiliyor. Yalnız hocanın kesmesi zorunlu değil. Kurbanın sağ kalçası ile iç organlan Tanrı yerine kurban sahibine bırakılır, gerisi dağıtılır.

Sumer’de Erhanedan devrinde Ur Kral mezarlanna göre, Kral ve Kraliçeler askerleri ve etrafındakilerle birlikte gömülürdü. Fakat metinlerde her türlü kurban yazılmasına karşı insan kurbanı yok. Buna mukabil İsrail’de, Yunan’da insan kurbanı yapılmış. (Cyrus Gordon, The Common Background of Greek and Hebrew Civilization, New York, 1966, s.225.) İbranilerde ölü veya dirileri kıvandırmak veya şahıslann sağlığını korumak için Tanrı ile bir tür anlaşma olarak insan kurbanı yapılmış. (Tevrat, Sauel N 21: 6-9; Hayrullah Örs, Musa ve Yahudilik, İstanbul, 1966, s.142.)

Sumerlilerde, okul tabletlerine göre 6 gün çalışma, 7. gün dinlenme var. Bu Yahudilere Sabbat olarak geçmiş. On emirde “Sabbat’ı düşün, onu kutsal gün olarak gör!” deniyor. 6 gün çalıştıktan sonra, yedinci gün Tanrıya adanmış bir dinlennıe günü oluyor. Yahudilere ve Kur’an’a (dipnot 28‘e bkz.) göre Tanrı 6 günde dünyayı yaratıp yedinci gün dinlenmiş. Bu günün cumartesi olması da Babillilerden geçmiş. Babilliler her ayın 7. gününde (Şapatu) bir kutlama yaparlardı. Bu üzgünlüğü ve nefis terbiyesini ifade eden ve Satürn gezegenine adanmış bir gündü (İngilizce’de Saturday, Satürn gezegeninden gelen bir gün adı, yani Cumartesi). Satürn kötü güçlerin temsilcisi idi. Yahudiler bu günün anlamını değiştirerek onu neşeli bir hale koymuşlardır. Onlar Cumartesi gününü Tanrı’ya dua ederek, kitaplar okuyarak çeşitli eğlencelerle geçirirler ve en ufak bir işe el sürmezler. İslamiyete bu gün Cuma’ya dönüştürülerek daha hafıfletilmiş kuralla alınmıştır.

Sumer yazarlarına ve ilahiyatçılanna göre her insanın ve ailenin bir şahsi Tanrı’sı veya Tanrısal baba yerine geçen iyi bir meleği vardı. Bu, bir fal, bir rüya veya görünen Tanrı ile bir anlaşma yapılarak belirlenirdi. Bunun görevi, Baştanrılardan, ait olduğu kimse için sağlıklı ve uzun ömür dilemek ve onun isteklerini Tanrılar meclisine iletmek. Tevrat’ta (Tekvin 31:53), “İbrahim’in, Nahor’un Allah’ı, babaların Allah’ı aramızda hükmetsin!)” deniyor. Bu da Sumerlilerin şahsi Tanrısının bir yansıması. İbrahim’in Allah’ı, İbrahim ile; onu tanıyacağına, kendine Allah yapacağına dair bir ahit yapıyor, onu da sünnet yapılmak suretiyle pekiştiriyor.

Kur’an’da(Kaf Suresi, ayet 17, 18). “Hiç kimse yoktur ki, onun üzerinde bir koruyucusu ve denetleyicisi bulunmasın” denmektedir ki, bu da Sumerlilerdeki bireylerin özel Tanrılarını yansıtıyor.

Sumer Tanrılarının gökte toplandıkları Duku adında bir yerleri var. İslam inanışına göre de Allah yedi kat göğün üzerinde Arş’ta oturuyor. (Hûd Suresi, ayet 7; Furkan Suresi, ayet 59; Secde Suresi; ayet 4.)

Kur’an’a göre (Şûrâ Suresi, ayet 51) Allah, bir insana ancak vahiy yoluyla, perde arkasından veya bir elçi gönderip emirlerini ona bildirir.

Tevrat’ta Tanrı ile şahıslar (peygamberler dışında Musa’nın kardeşi, kölesi İbrahim’in karısı gibi) karşılıklı konuşuyorlar veya insan şekline girmiş melekler Tanrı’dan haber getiriyor veya Tanrı istediğini rüyada bildiriyor.

Sumer’de Tanrı sadece bir kez duvar arkasından konuşuyor (Bilgelik Tanrısı Enki, Tufanın olacağını, Nuh’un karşılığı olan Ziusudra’ya duvar arkasından söylemiş). Tanrılar insanlara yapacakları işleri rüyalarda bildiriyor. Bunlardan başka fal ve kehanet yoluyla insanlar, Tanrılann isteğini öğreniyorlar.

Tevrat’daki ilahiler, atasözlen ve deyimlerin Sumerlilerden kaynaklandığı anlaşılmaktadır (21). Sumer atasözleri Tufan kahramanı Ziusudra’ya babası Şuruppak tarafından, Tevrat’ta Süleyman’a babası Davud tarafından söyleniyor. Kur’anda ise Lokman tarafından adı verilmeyen oğluna öğüt veriliyor. Lokman’ın kimliği hakkında çok çalışılmış; bazıları onun peygamber olduğunu, bazıları da çok dindar olduğundan Tanrı tarafından uzun ömür verildiğini, yaşamı boyunca bilgisinin arttığını söylüyor. O, 560 yıl yaşamış ve bir adı da Sumerce Ziusudra gibi ölümsüz anlamına gelen Lubad imiş. Arami edebiyatında Ahiqar, Bizans’ta Planudes olarak ortaya çıkıyor. Bunların hepsi Sumer’deki Ziusudra’ya dayanmaktadır (Paul Lunde, Aesop of the Arabe, Aramco, 1974, March-April, s.2).

Sumer’de rüyalar Tanrı bildirisi olarak yorumlanıyor. Bu rüyalardan bazılannın etkisi Tevrat ve Kur’an’da görülmektedir. Bunlardan en ilginci Yakub’un oğlu Yusufun rüyasıdır. Yusuf “Rüyamda tarlanın ortasında demetler bağlıyorduk. Benim demetim kalktı dikildi. Sizin demetiniz onun etrafını kuşatıp benim demetime eğildiler” deyince, kardeşleri “Bu bizim üzerimize kral mı olacak?” dediler. Yusufun ikinci rüyasında güneş, ay ve 11 yıldızın kendisine eğildiklerini söylemesi üzerine, kardeşleri onu öldürmeye karar veriyorlar. (Tekvin 97:7,9.)(22)

Aynı şekilde Sumer Kralı Urzababa‘nın yanında çalışan Sargon, gördüğü rüyayı Krala söyleyince, Kral “Benim yerime kral olacak” korkusuyla Sargon’u öldürmek istiyor. (Jerrold S. Cooper, Sargon and Joseph, Dream Come True, Biblical and Related Studies, Presented to Samuel Iwry, Indiana, s.33-35.)

Sumer mabet ve saraylarının yapılışında izlenen yol, bunlar hakkında yazılan ilahilerde belirtilmiş.Yapıya başlamak için önce Tanrının önermesi gerek. Bu da genellikle rüyada bildiriliyor. Bundan sonra yapı malzemesi ve sanatkârlar toplamyor. Yapıya başlamadan ve bittikten sonra temizlik törenleri yapılıyor. Bu yapıların görkemliliği övülüyor, adanma hikâyesi anlatılıyor. Bazı ilahilerde yapıyı yaptıran Tanrı tarafindan kutsanmak suretiyle ödüllendiriliyor(23). Tevrat’ta da aynı yol izleniyor.

Sumer Tanrı evleri hangi Tanrı için yapılmış ise o Tanrının ve ailesinin heykelleri içine konurdu. Kiliselerdeki İsa ve Meryem’in heykel ve resimleri bu âdetin bir uzantısı.

Sumerlilerde rahibeler tapınaklara Tanrının gelini olarak çeyizleriyle girerlerdi. Bu, Hıristiyanlikta devam etmektedir. Törenlerde Meryem’in heykelinin taşınması, Sumer törenlerinde Tanrı heykellerinin gezdirilmesini yansıtıyor..

Hıristiyanlıkta olduğu gibi Sumer’de de günah çıkaran rahipler vardı, bunlar kırmızı elbise giyerlerdi.

M.K’nun notu: Görülüyor ki; gerek Musevilik, gerek Hristiyanlık, gerekse de İslamiyet’te bulunan çeşitli uygulama ve inançların kökeni Sumer dininden kaynaklanmaktadır. Tüm peygamberler, kendilerinden önce gelen ve kendilerini Tanrı elçisi olarak tanıtan ve böylece saygı ve güvenirlik uyandırmak isteyen peygamberlerin uydurdukları dinlerden şu ya da bu şekilde esinlenerek yeni bir din uydurmuşlardır.

Referanslar:

1. Muazzez Çığ, “Atatürk and the Beginning of Cuneiform Studies in Turkey”, JCS 40/2 s.213, 214, (Atarürk ve Türkiye’de Çiviyazıları Biliminin Başlaması), Erdem, c.6, sa- yı 16, s.286, 287.)

2. Samuel Noah Kramer, Sumerians, Their History, Culture and Character, Chicago, 1965, s.306. Diane Wolkstein ve Samuel Noah Kramer, Inanna queen of Heaven and Earth, Her Stories and Hymns from Sumer, Philadelphia, 1983, s.115. Cyrus Gordon, The Coınnıen Background of Creek and Hebrew Civilization, New York, 1965, s.48.

3. Mebrure Tosun, Sumer Dili ile Türk Dili Arasında Karşılaştırma, Atatürk Konferanslan IV, Ankara, 1973, s.147, 168. Osman Nedim Tuna, Sumer Dili i1e Türk Dillerinin Tarihi İlgisi ve Türk Dilinin Yaşı Meselesi, Ankara, 1989.

4. Hartmut Schmökel, Das Land Sumer, Stuttgart, 1962, s.169.

5. Samuel Noah Kruner, Tarih Sumer de Başlar (History Begins at Sumer ), çev. Muazzez İlmiye Çığ, Ankara, 1990, s.148.

6. Samuel Noah Kruner, Tarih Sumer de Başlar (History Begins at Sumer ), çev. Muazzez İlmiye Çığ, Ankara, 1990, s.225.

7. Samuel Noah Kruner, Tarih Sumer de Başlar (History Begins at Sumer ), çev. Muazzez İlmiye Çığ, Ankara, 1990, s.317-322.

8. Sumerde Astnonomi, Matematik ve Tıp hakkında daha geniş bilgi için: Ord. Pcof. Dr. Aydın Sayıh, Mısırlılarda ve Mezopotamyalılarda Matematik, Astronoıni ve Tıp, Ankara 1991.

9. Kazılardan çıkarılan Sumer edebiyatına ait tabletlerin hemen hemen üçte biri İstanbul Arkeoloji müzelerinin zengin Çiviyazılı Belgeler Arşivi’nde bulunmaktadır. Bu yüzyılın özellikle ikinci yarısından sonra, S.N. Kramer, Hatice Kızılyay ve Muazzez Çığ tarafindan yayımlanan bu tabletlerle, Sumer edebiyatına ait yeni konular ortaya çıkmış ve birçok konu da tamamlanabilmiştir. Bunlar hakkında bilgi için, Muazzez İlmiye Çığ, İstanbul Arkeoloji Müzeleri Çiviyazılı Belgeler Arşivinin Sümer Edebiyatına Katkıları, X. Türk Tarih Kongresi, Ankara 1930, s.481-497. Sumer edebiyah hakkında daha geniş bilgi için S.N. Kramer, History Begins at Sumer, (Tarih Sumer’de Başlar), çeviren Muazzez İlmiye Çığ, Ankara, 1990.

10. Bu konuda daha geniş bilgi için, Prof. Dr. B. Landsberger, Sumerlilerin Kültür Sahasındaki Başarıları (Dil ve Tanh Coğrafya Fakültesi dergisi , c.3, s.137)

11. SN. Kramer, The Sumerians, Their History, Cultur and Character, Chigago, 1965, s.143. Sabunu da Sumerliler yapmış ilk kez.

12. Asur’da Tanrı bildirilen genellikle saraya bağlı olanlara geliyor. Böyle bir bildiriyi Asur Kralı Sanharip’in katlinden sonra (İÖ 681) taht kavgaları arasında, onun yerine geçen Asarhiadon (İÖ 680-669) alıyor. Aşk Tanrıçası İştar, bir kadın peygamber yoluyla ona şöyle sesleniyor: “Ben Arbela İştar’ıyım. Ey Asarhadon! Asur Kralı! Asurda, Ninive’da, Kalah ve Arbela’da uzım zamanlara, sonsuz yıllara kadar benim Kralım Asarhadon’u kutsayacağım uzun zamanlara, sonsuz yıllara kadar tahtını göğün altında kurdum. Onu altın bir çivi ile göğe bağladım. Elmaslann ışığı ile Asur Kralı Asarhadon’u ışıklandırdım.” (Meissner, Babylonien und Assyrien I, Heidelberg, 1925, s.281.)

13. Sumer’deki “Tanrı evi” deyimi, Kur’an’da “Allah’ın mescitleri” (Tevbe Suresi, ayet 17, 18) şeklinde bulunmaktadır. Sumer’de mabet veya saray anlamına gelen “e.gal” kelimesi Tevrat’ta “hegal” olmuştur. Max I. Dimont, Jews, God and History, New York, 1962, s.65′te; “Babil toprağında Yahudiler iki yeni düşünce geliştirdiler, bunlar o zamandan beri insanlığın malı oldu. Kurban için Tanrı evi yerine, dinsel toplantı için sinagoglar yaptılar. Buralarda Tanrı’ya kurban yapmak yerine dua etmeyi koydular. Sinagoglar Hıristiyanlıkta kiliselere, Müslümanlıkta camilere dönüştü. Dua, bu insanlar arasında Tanrı’ya adanan bir sembol haline geldi” şeklinde yazılmaktadır.

14. Sumer dininde Ay kültünün önemli bir yeri vardır. Ayın ilk göründüğü gün, 15 günlük olduğu ve görünmediği günlerde törenler yapılır, hatta bazı yiyecekler yenilmezdi. İslamiyette de oruç ve bayramlar Ayın görünüşüne göre düzenlenmiştir.

15. C.L. Woolley, The Sumerians, New York, 1965, s.102; Hammurabi 146; Tevrat Tekvin bap 21: 8-21; Kur’an’da çeşitli sureler içinde.

16.S.N. Kramer, The Sumerians, s.322. İslamiyetten önce bazı Arap kabileleri anaerkil olup kadınlar birkaç koca alabiliyorlarmış. (Hayrullah Örs, Hazreti Muhammed, İstanbul 1963, s.160, 161.) İslamiyetten sonra da bazı kabileler arasında anaerkil âdetin sürdüğünü oldukça eski bir tarihte Stern mecmuasında, bir Alman kadın yazarın, Arabistan kabileleri arasında yaptığı araştırma hakkındaki yazısında bulunmaktadır. Sumerce metinde taşlanma olarak çevrilen kelime tablette pek belirli olmadığından, yeni araştırmada, anlamsız bırakıldı.

17. Prof. Dr. Mebrure Tosun, Doç. Dr. Kadriye Yavaç, Sumer, Babil ve Asur Kanunları ve Ammi Saduqa Fermanı, Ankara, 1975, s.40, madde 5-7.

18. Bu efsaneye ait bazı satırlar şöyle: Nippur’un güzel kızı Tanrıça Ninlil annesinin önerisi üzerine kendisini Tanrı Enlil’e göstermek üzere suya giriyor.

Saf suda kız yıkandı/Ninlil Nunbirdu kanalının kenannda yürüdü./Büyük dağ baba Enlil gördü onu/Bey kıza “gel yatalım” dedi, kız istemedi/”Benim dölyolum çok ufak birleşmeyi bilemez /Dudaklanm çok küçük öpmeyi bilemez.”

Bunun üzenne Enlil, vezirine bir tekne getirtir. Kızla teknede gezerken ona tecavüz.eder. Bu olaya kızan Tanrılar meclisi Enlil’i yakalayaıak şöyle derler: “Enlil ahlaksızın biri, defol şehirden.”

Böylece Enlil yeraltı dünyasına gönderilir. Ninlil de arkasından gider. O arada Ay Tanrısına gebe kalır. Birçok olaydan sonra ancak yeryüzüne çıkarlar. (Tarih Sumer’de Başlar, s.70-72.)

19. Tarih Sumer’de Başlar, s.87-89.

Sosyal adaletin Tanrıçası Nanşe nin nasıl bir Tanrıça olduğunu ve insanlarda beğenmediği hareketler nelerdir; aşağıdaki dizeler anlatıyor:

Öksüzlen bilen, dullan bilen, /İnsanın insana yaptığı zulmü bilen, /Öksüzlerin annesidir O. /Nanşe dullan koruyan,/Fakirlere haktanır olan,/Sıığınanlara kucak açan,/Güçsüzlere barınak bulan kraliçedir o.

Beğenmedikleri:

Kanunsuz yolda gezen,/Geçerli olan gelenekleri aşan, anlaşmalan bozan, /Fena yerlere beğenerek bakan,/Büyük ağırlık ölçüsü yerine küçüğünü koyan,/Uzun ölçü yerine kısasını kullanan,/Kendine ait olmayanı yiyip de “yedim” demeyen/İçip de “içtim” demeyen/Insanlar fena kimseler Tanrıça Nanşe için.

20. Zerdüşt dinindeki cennet cehennem hakkındaki geniş bilgi, Samuel Noah Kramer, Mythologies of Ancient World’de(America, 1961, s.358-360) bulunuyor. Buraya göre, ölünün ruhu üç gün durduktan sonra korkunç Sinvat Köprüsü’nden (Sırat) geçiyor. Adam dünyada iyi işler yapmışsa güzel bir kız onu karşılıyor. İlk adımda cennetin iyi düşüncesine, ikinci adımda iyi sözüne, üçüncüde iyi olaylarına, dördüncüde parlak sonsuz bir ışığa girer. Eğer insan iyi değilse, cesedi bırakmayan ruhu, bir cin Sırat Köprüsü’nden geçirir. Onu fena bir kadın alır; fena söz, fena düşünce, fena olaylardan geçerek fena cinlerle karşılaşır. Diğer bir anlatıya göre de ölüler canlanıp ruhlarıyla birleşiyorlar. Hepsi, içinde kurşun kaynayan bir kazana atılıyor. İyi olanlara bu ılık süt gibi geliyor. Üç gün sonra hepsi oradan çıkarılıyor. Ölümsüzlük içkisi venliyor ve ölümsüz oluyorlar.

21. Robert Coopet, The Inquirer’s Text-Book, Being Substance of Thirteen Lectures on the Bible, Boston, Londra, 1846, s.l l l. Bu kitap, Tevrat ve İncil’i kısım kısım eleştiren 13 konferansı kapsıyor. Daha çiviyazılan yeni çözültneye başladığı ve tabletlerden, hele Sumer’den kimsenin haberi olmadığı bir zamanda yazılmış. Bugün Sumerlilerden geldiğini kanıtladığımız Tevra’taki birçok konunun, lsrailliler tarafından yazılmış olamayacağının ve bunlann başka bir dille yazılmış metinlerden alındığının öne sürülmesi çok ilginç ve ileri görüşlülük örneğidir.

Burada, “Tevrat’taki ilk beş kitap Musa tarafından yazılmış olamaz, çünkü o zaman henüz papirüs kullanılmıyor, ancak taşlar üzsrine yazılıyordu” deniyor. Ünlü Yahudi filozofu Spinoza’ya (16. yüzyıl) göre, Yahudileı’in Babil dönüşünden en az yüz yıl sonra bunlar yazılmış olmalıymış. Sayfa 111′de Tevrat’tabulunan Atasözleri kitabının Kral Süleyman’ın olamayacağı, bunlann Yahudilerden başka bir kavme ait deyimler koleksiyonu olduğu, Süleyman’ın adının ona eklendiğini yazıyor R. Cooper. Çünkü “Süleyman ın Meselleri” bölümünde, bap 25′nı ilk satırlannda, “Bunlar Süleyman’ın meselleridir, bunlan Yahuda Kralı Hizkia toplayıp yazdırmış” denmektedir. Halbuki bu kral, Süleyman dan 250 yıl sonra yaşamış. Bu kadar aradan sonra, yayım olmadığı halde nasıl bilmişler bnnların Süleyman’a ait olduğunu, diyor yazar.

Ayrıca bkz. Hayrullah Örs, Musa ve Yahudilik, İstanbul, 1966, s.241; S.N. Kramer, In the World of Sumer, An Autobiography, Detroit, 1986, s.225.

22. Kur’an’da Yusufun ikinci rüyası yazılı, birincisi yok. (Yusuf Suresi, ayet 4.)

23. Lagaş Kralı Gudea (İÖ 2250) Eninnu mabedinin yapılmasıyla ilgili 1400 satırı kapsayan iki silindir kitabe yazdırtmış. Bunda: Gudea mabedi yapmadan önce bir rüya görüyor. Rüyada, şahsi Tanrısı Ningişzida ufukta güneş gibi doğuyor. Yazı ve okulların koruyucusu Tanrıça Nidaba elinde gökte yazılanları kapsayan bir tablet tutuyor (Levh-i Mahfuz). Mimarlık Tanrısı Nindub da üzerinde yapılacak mabedin planı bulunan mavi taştan bir tableti gösteriyor. (The Sumerians, ş.138.) Tevrat Hezekiel 4:1-2′de mabet planına paralel, “Sen de Ademoğlu, kendine bir tuğla al ve onu önüne koy ve üzerine bir şehir çiz, Yeruşalim’i çiz!” deniyor.

28. Kur’an’da yaratılış ile ilgili diğer ayetler:

Tevbe Suresi, ayet 3:

“Şüphesiz ki, sizin Rabbiniz gökleri ve yeri 6 günde yaratan, sonra da işleri idare ederek arşa yerleştirendir.”

Hûd Suresi, ayet 7:

“O, arşı su üzerinde iken gökleri ve yeri 6 günde yaratandır.”

Furkan Suresi, ayet 59; Secde Suresi, ayet 4: (iki ayet de aym)

“Gökleri ve yeri ve ikisinin arasındakileri 6 günde yaratan, sonra arşa yerleşen Rahmandır.”

Sâffât Suresi, ayet 11:

“Ey Muhammed! Allaha eşkoşanlara sor! Kendilerini yaratmak mı daha zordur, yoksa bizim yarattığımız gökleri yaratmak mı? Aslında biz kendilerini özlü çamurdan yaratmışızdır.”

Fussilet Sııresi, ayet 9, 11-12:

“Ey Muhammed! Size yeri iki günde yaratanı mı irıkâr ediyorsunuz ve ona eşkoşuyorsunuz?

“Sonra duman halinde bulunan göğe yöneldi ve ona ve yeryüzüne ‘isteyerek veya istemeyerek buyruğuma gelin’ dedi . İkisi de ‘isteyerek geldik’ dediler. Allah bunun üzerine 2 gün içinde 7 gök yaratü ve her göğün işini kendisine bildirdi. Yakın göğü ışıklarla donattık ve bozulmaktan korusduk.” (Burada hem Allah, hem üçüncü şahıs konuşuyor!)

(Bu makale, Sn. Muazzez İlmiye Çığ’ın Kuran İncil ve Tevrat’ın Sumer’deki Kökeni adlı kitabından alınmıştır.)

Themis - Adalet Tanrıçası


Question Adalet Tanrıçası Themis ve Adalet Terazisi
Adalet kavramının kişileştirilmiş biçimi olan Themis, Yunan mitolojisinde gökyüzünün hakimi olarak kabul edilen Uranüs ve toprağı yani yeri temsil eden ve tüm tanrıların atası olarak kabul edilen Gaia'nın kızı olan adalet ve düzen tanrıçasıdır.

Themis kimdir?

Doğada, mevsimlerin, yılların ve sanatların düzenini sağlayan bir Tanrıça üçlüsüyle canlı varlıklar arasında yaşamla ölüm dengesini kuran bir Tanrıça, bir Tanrısal varlıktır. Themis, yasadır, kuraldır. Ama gelip geçici bir yasa değil, Tanrılar dünyasında da insanlar dünyasında da değişmez evrensel ve ölümsüz doğa yasasıdır. Tanrısal yasadır, onun karşıtı insansal yasa ise Nomos tur.

Themis, Olympos’ta yaşar, Tanrıların toplantılarına başkanlık eder, Olympos taki düzeni o korur, Homeros’u da tanır, bilir onu, Hera ile Zeus’la konuştuğunu gösterir İlyada’da, ama çok söz edilmez Themis ten, efsanesi, öyküsü yoktur, Her yerde her zaman vardır.



Ürettiği, tanrısal varlıklarla sürdürür etkisini, bu varlıklarlarda Tanrılardan daha güçlü oldukları için ehramın tepesinde oturur gibidir Themis. Adı da koymak, yerleştirmek, oturtmak anlamına gelen bir kökten türemiştir

Adalet ve düzeni temsil eden Themis, bir elinde terazi öteki elinde kılıç tutan gözleri bağlı bir bakire olarak simgeleştirilmiştir. Elindeki terazi adaleti ve bunun dengeli şekilde dağıtılmasını, diğer elindeki kılıç ise adaletin keskinliğini simgelemektedir. Kadın ve bakire oluşu bağımsızlığını, gözlerinin bağlı olması ise tarafsızlığını simgeler. (adalet dağıttığı kimseleri görmesin, taraflı davranmasın)
Buradan da anlaşılacağı gibi Themis insanların özlem duyduğu ve olmasını istediği bağımsız, tarafsız, adaletin dengeli şekilde dağıtıldığı, caydırıcılığı olan hukuk düzeninin ifadesidir.